Zihni AĞIRMAN


TARİHİ SORUMLULUK


24 Haziran Pazar günü tarihe not düşülecek bir gündür.

Tarihi sorumluluğu olan bir seçimdir.

Sandığa giderken oyumuzun ağırlığını sırtımızda hissederek gideceğiz.

Geçmişi anımsayarak.

Osmanlı İmparatorluğu´nun Suriye Ordusu ve İstanbul Merkez Komutanlığı görevlerinde bulunan Mehmet Emin Paşa´nın oğlu ve 1912´de mülazım rütbesiyle Ordunun saflarına katılarak Balkanlar, Çanakkale, Süveyş Kanalı ve Romanya cephelerinde savaşmış ve bu savaşlarda beş kez yaralanmış hem asker hem de araştırmacı yazar Prof. Dr. A. Ragıp Akyavaş´ın kitabından birkaç pasajı hatırlatacağım.

Müşir İzzet Paşa, Tevfik Paşa, Salih Paşa ile Ali Rıza Paşa´nın da yaverliklerinde bulunan Prof. Dr. A.Ragıp Akyavaş´ın ´´Tarih Mahşeri´´ kitabının 1. cildinden bölümler alarak geçmişimizle günümüzle ilişkilendirerek irdeleyeceğim.

AK Parti Trabzon Milletvekili aday adayı Ömer Topaloğlu´nun paylaşımını okuyunca çok etkilendim.

Bir Osmanlı sultanına reva görülen muameleye katkı sağlayan Sultan Abdülhamid´i tahtan indirenlerin çoğunluğunun Âlim, Paşa ve Yazarın olduğunu yeniden hatırlamak dokunuyor insana.
"II. Abdülhamit Han gitmeden bu ülke düzelmez" diyen; Şeyh, din âlimi, ateist, mason, Ermeni ve Rum çeteciler hep beraber "İttihat" ettiler, birlik kurdular, birleştiler.
Abdülhamit Ham gitti... 3 yıl Selanik´te Alatini Köşkü´nde sürgün yaşadı.
9 sene sonra üç kıtada at koşturan koca Osmanlı imparatorluğu parçalandı.

Birinci Dünya Savaşı´yla da 600 yıllık Osmanlı çöktü.

Atatürk Türkiye Cumhuriyeti Devleti´ni kurdu. Güçlü Türkiye´yi.
Recep Tayyip Erdoğan da gider...

Gider ama neler daha gider hiç düşündünüz mü?
Bugün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan´ın karşısındaki içeride ve dışarıdaki şer cephelerine bakmamız yeterli sanırım.
Şu anki durum da aynı.  O zamanki koroyu aratmayacak şekilde adeta dizayn edilmiş gibi...
Dindarından dinsizine, Yahudi´sinden Ermeni´sine, vatanseverinden hainine varıncaya kadar her kafadan ayrı bir sesin çıktığı o zamanki koronun aynısı;
Sırf şahsi öfkesi, nefreti,  kıskançlığı veya  basiretsizliği yüzünden koca imparatorluğu param parça etti gitti..!
Aynen bu günkü durumda olduğu gibi... Özellikle dışarıdaki güçler, Türkiye´nin üzerinde emelleri olan sözde müttefikler, toprağımızda gözü olan emperyalistler.  

Ne acı değil mi?
Şimdi; bu günkü bu hainler güruhunun, "Abdülhamid gitsin de ne olursa olsun" örneğinde olduğu gibi; "Erdoğan gitsin de ne olursa olsun" moduna girmiş olmalarına "tesadüf" mü yoksa "tekerrür" mü dersiniz?
Dini terminolojide tesadüf diye bir şey olmayacağına göre; "...hiç ibret alınsaydı tekerrür mü ederdi" demek gibi dini ve vicdani sorumluluğumuz vardır.
Bir gariplik var  sanki...

Sanki 100 yıllık tiyatro yeniden sahneleniyor.
Evet, Erdoğan´da gider...
Ya sonra...!
II. Abdulhamid´in son zamanlarında karşısında yer alan; Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Tevfik Fikret gibi kişilerin pişmanlığını yaşayarak aynı delikten iki defa ısırılan Müslüman misali tarihin tekerrür etmesini hangi mü´min talep edebilir ki?

İstemezsiniz elbet...
19 Temmuz 1909´da Ayasofya meydanında o zamanki Volkan Gazetesinin başyazarı Derviş Vahdeti, Mithat Paşa ile karşılaşır ve sorar;

"Paşam! İstediğiniz oldu. Abdülhamid gitti. Şu an projeniz nedir, neler yapmayı düşünüyorsunuz?"

Alınan cevap oldukça ilginçtir.

"Biz sadece Abdülhamid´i yıkmaya odaklanmıştık!." der...
Vicdan azabının ağırlığı;
Sultan Hamid hakkında malûm fetvayı hazırlayanlar içinde bulunan, tefsir sahibi Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır;
´´Hayatımda bu kadar ağır bir vicdan azabı çekmedim. Başıma ne geldiyse bunun manevî sillesidir. Gençlik saikasıyla bir iştir işledim! Allah beni affetsin!´´ diye tarihe not düşer.

Fazla yoruma gerek var mı?

Elbette bu ülkede demokrasi var. Birileri gidecek birileri gelecek ama asla birilerinin maşası olmayacağız.

24 Haziran tarihi bir sorumluluk yüklüyor hepimize.