Gülden TAŞ


Benim Memleketim!


Yaşadığım kent Karadeniz? in en koyu yeşilinin olduğu bir il. Bu doğa cenneti ilimizin köylerinde yaz olunca onlarca festival yapılır. Yöre insanı gurbetten akın eder o eşsiz manzaralı yaylalara. Doğanın zor şartları nedeni ile sürekli göç vermekte olan bir yer burası ve şehir nüfusunun yarısından fazlası şehir dışında yaşamaktadır. Bu yüzdende il dışında olan halk özelikle temmuz ve ağustos aylarında köylerine gelirler. Okuma oranı en yüksek il olan Artvin gerek doğası ile olsun, gerek yaylaları ile olsun, gerekse tarihi zenginlikleri ile olsun geçmişten geleceğe birçok güzelliği barındıran bir ilimizdir.

Geçenlerde Şavşat ilçesinde yapılan bir festivale davet edildim, uzun zamandır şehir merkezinde yaşıyor olmam nedeni ile yaylalara çıkmamıştım, davet vesile olunca ailece gittik elbette.  Dağlar inanılmaz! Hala bakirliğini koruyor. Burası göğe komşu toprakları olan tek yerdir. Pus çökmüştür dağ eteklerine, birazdan yağacakmış gibi, bulutlar yerle gök arası bir yerde o eşsiz manzara güzelliğini anlatmam. Beni anlamanız için buraları gelip görmeniz gerekir. Gürül gürül akan sularında iki dakika elinizi tutamazsınız, eliniz donar. İnsanı donduran o serinlik adeta damarlarınıza kadar işler. Alışık değilseniz soğuk su içmeye kesinlikle sesiniz kısılır o buz gibi suyunu içtikten sonra. Ama asla boğazınız ağrımaz merak etmeyin. İçim ürperdi, üşüdüm bir an.
Yaylada köylüden çok gurbetten gelenler vardı. Başka illere ait onlarca araba plakaları göze çarpıyordu. Yöresel oyunlar oynanıyor, davul zurna tulum sesleri doğayı adeta inletiyordu. Arada gençlerin attığı nara sesleri geliyordu çam diplerinden, her yerde o mis gibi kebap kokuları ki bu kokuya dayanmak imkânsızdır. Çünkü buradaki etin tadı bir başkadır,  başka bir yerde asla bulamayacağınız bir tattır.

Vakit öğlen olmuş epey de geçmişti, öğlen namaz vakti geçiyordu. Bugüne kadar keyfi namaz geçirmeyen biri olarak burada da geçiremezdim tabi. Çeşmeden aldığım su ile köhne bir yerde abdest aldım. Suyun soğukluğu beynime işlemişti adeta. Ama ben alışkındım. Sonra namaz kılmak için uygun bir yer buldum. Kıbleyi bilmediğim için birine sormam gerekiyordu. Bizde bir adet vardır,  yabancı bir yere gittiğimizde kıbleyi öğrenmek için genelde yaşlı birine sorarız. Bende aynını yaptım yaşlı bir beye yaklaşıp ?pardon acaba kıble ne tarafta? diye sordum adam suratıma aptalca baktı bilmediğini söyleyince çaresiz teşekkür edip bir başkasına sormak üzere yanından ayrılırken yaşlı bey arkamdan söyleniyordu. ?Buraya tatile dinlenmeye eğlenceye gelmişiz kadının derdine bak burada da namaz diyor ya? diyordu. İçime bir burukluk oturdu o an. Allah bize emanet verdiği bu bedenin kefareti olan namazı ne kadar basite alıyordu insanlar. Oysa namaz bize farz kılınmıştı. Yemeyi, içmeyi, unutmuyoruz da, her yerde bulup tıkıştırıyoruz da, neden namaz için böyle bir düşünceye kapılıyoruz?  sanırım ben bunu, böyle düşünenleri hiçbir zaman anlamayacağım.?